Hügo altıncı sınıfa gidiyor. Yetişkin bakış açısından "tipik ergen", kitabın seslendiği okurun açısından "aynı ben" diyebileceği bir karakter Hügo... Dünyanın en muhteşem sporcusu, en yakışıklı ve havalı kişisi olduğuna inanıyor. Hatta buna o kadar inanıyor ki sekizinci sınıfların ve hatta okulun en güzel kızı Viola'nın ona hayran olacağından emin. Tek sorun Viola'nın dikkatini çekebilmek. İşte Hügo'nun başına gelen muhteşem komik, bir o kadar da talihsiz olaylar bu şekilde başlıyor...
Kitabın ince bir mizahla örülmüş, güncel bir anlatım tarzıyla işlenen sayfalarından akarken asıl sorunun "ben kimim?" sorusuna cevap bulmak olduğunu düşünüyoruz. Hügo hemen hepimizin benzerini yaşadığı okul, aile ve arkadaş ilişkileri içinde komik olaylar yaşarken aslında kendisi olmaya ve kimliğini bulmaya çalışıyor. Onun olaylara bakış açısı sizi çok etkileyecek, zihninde yarattığı dünya ile gerçek dünya arasındaki farkı görmek hayata bakış açımızı sorgulamamıza neden olacak. Acaba hangisi daha iyi; kendi gerçekliklerimizle kurduğumuz sanal dünyada mı yaşamak, başkalarının bizim için kurguladığı gerçek dünyada mı? Ya da acaba hangisi sanal hangisi gerçek?